Alman bilim adamı Nicolaas Hartsoeker 1695 yılında bir iddia ortaya atarak, spermin içerisinde minyatür bir insan bulunduğunu söylediğinde oldukça ilgi çekmişti. O kadar ki, onun iddiasına dayanarak teleskoplarında ay üzerinde insan gördüklerini savunanlar bile ortaya çıktı. Nitekim 9 yıl sonra da Heidelberg Üniversitesince “ilk onursal felsefe profesörü” ünvanı aldı. Tabii ki artık bunun doğru olmadığını biliyoruz ve o günün şartlarında inanılan bir yanılsama olarak da kaldı. İlginçtir ki, aradan yaklaşık 500 geçti ve şimdi aynen insanda olduğu gibi spermin kokuya duyarlı algıçları yani reseptörleri olduğu ortaya çıktı. ORs (olfactory receptors) olarak adlandırılan bu antenler sayesinde sperm kadın genital kanallarında yolunu bulmakta ve neticede de yumurtaya erişerek dölleyebilmektedir. Bunun bilinmesi, izah edilemeyen bazı kısırlık olguları için yeni tedavi olanakları yaratabilir.
Belçika’dan bir grup araştırıcının spermlerin üzerinde kokuya duyarlı reseptörler keşfettiklerini ilk kez 1992 yılında yayınlanan Nature dergisinde okuduk. Bunlar burnumuzda bulunan koku reseptörlerinin aynısıydı. Bizler etrafımızda çiçek bulunduğunu, bunlardan çıkan kimyasal parçacıkların burnumuzdaki reseptörlerine yapışmasıyla anlamaktayız. Bu sayede onlarca çiçek arasından gül ya da karanfilin nerede olduğunu fark edip oraya yöneliriz. İşte, kadın genital kanalında bulunan hormonlardan çıkan kimyasal parçacıklar da benzer şekilde sperm üzerindeki koku reseptörlerine bağlanmakta. Bu kimyasalları yayan hormonlardan biri de progesterondur. Progesteron en fazla yumurtanın çevresindeki sıvıda bulunur. Progesteronun kokusunu alan spermler de bu sayede yumurtaya doğru hareket etmeye başlarlar. Spermler yumurtaya ulaşana kadar peşi sıra dizilmiş çok sayıda kanaldan geçer. Kanalların farklı kısımlarında farklı kokular çıkaran kaynaklar dizilmiştir. Bu dolambaçlı yolda ilerlerken spermlerin doğru yönü bulmaları yol boyunca yayılan bu kokuları izlemeleri sayesinde mümkün olur.
Spermlerin koklayarak yumurtaya ulaştıkları konusunda çok sayıda bilimsel çalışma yapıldı. Araştırma sonuçları gösterdi ki koku özelliğindeki bu çeşit kimyasallarla temas ettiklerinde spermlerin enerjisinde belirgin artış olmakta. Enerji sadece spermleri hareket ettirmeye yaramaz, aynı zamanda yumurtanın zarlarını delerek içine girmesi için de kullanılır. Şayet genital kanallarda koku çıkaran kaynaklarda bir eksiklik varsa, ya da spermlerin bunları algılamaları bozulmuşsa, o zaman yumurta ile birleşme de gerçekleşemeyecek ve biz kısırlıktan söz edeceğiz. İşte çiftlerde çocuk olmamasının önemli nedenlerinden birisi de spermlerin bu şekilde koku algılama mekanizması bozukluklarıdır. Oysa tahlillerde bütün sperm değerleri normal çıkabilir. Gerçekten de çoğu kısırlık araştırmasında herhangi bir neden bulunamayıp izah edilemeden kalmakta. Sorun spermin yolunu bulmasındaki bozukluktan kaynaklanıyorsa, böyle spermleri doğrudan yumurta içine yerleştirmekle gebelik sağlanabilir. Bu anlamda tüp bebek izah edilemeyen kısırlık olgularında güzel bir çözüm olabilir. Günümüzde gelişmiş genetik teknoloji sayesinde spermlerde bu şekilde bir kusurun varlığını ortaya çıkarmak mümkün. Ancak ne yazık ki henüz yeteri kadar kullanışlı bir seviyeye gelmedi. Yine de çalışmalar ilerisi için umut veriyor.
Hemen belirtelim, spermlerin sadece koku almak gibi bir özelliği yok, bunun yanı sıra çevresindeki ışığı fark ettirecek ilginç bir donanıma da sahipler. Milimetreden 20 kat küçük olan sperm hücresinin bu derece gelişmiş karışık bir yapıya sahip olması, izah edilmeyi bekleyen ne kadar fazla konuyla karşı karşıya olduğumuzu göstermekte. Dolayısıyla, çocuk olmaması nedeniyle incelemeye alınan çiftlerde günümüz teknolojisinin elverdiği kadarıyla çok yönlü bir inceleme yapılması ve temelde yatan nedenin bulunarak hedefe yönelik bir tedavinin planlanması önemlidir.
Bu yazı https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/ sayfasında yayınlandı
Resim: https://openclipart.org/