Evet, aynen sizin gibi spermlerinizin de bir yaşam döngüsü vardır ve zamanı gelince onlar da yaşlanmaya başlar. Bu çok garip gelmesin, ne de olsa onlar da birer canlı hücre ve her canlı gibi doğar, büyür ve ölürler. Tek farkı, siz ortalama 80 yıl yaşarken spermler yaklaşık 10-15 gün hayatta kalmakta. Ama bu birkaç gün içine koca bir ömür sığmıştır.
Spermlerin ilk tohumu siz daha embriyo halinde anne rahminde yüzerken atılır ve ergenliğe girene kadar da testisleri döşeyen incecik tüpçüklerin duvarlarında bulunan niş dediğimiz yuvalarında beklerler. Ergenlik yaşı geldiğinde spermler olgunlaşmaya başlar. Bu sırada baş, boyun kuyruk yapıları gelişerek spermatozoa olarak bildiğimiz olgun sperm halini alırlar. Olgunlaşma süreçlerini yaklaşık 3 ayda tamamladıktan sonra yuvalarından dışarı, tüpçüklerin lümenine atılırlar. Böylelikle sperminiz de dış dünyaya gözlerini açmış yani doğmuş olur. Bundan böyle sürekli olarak her 3 ayda bir yeni sperm hücreleri olgunlaşarak yuvalarından dışarı çıkmaya devam edecektir.
Doğumunu takiben spermleri zorlu bir hayat mücadelesi bekler. Nasıl ki siz çocuğunuz olması için uğraşıyorsunuz, onlar da soylarını devam ettirebilmek için genetik malzemelerini yumurtayla birleştirerek kendi yavrularını dünyaya getirme gayretindedirler, yani sizin yavrunuzu. Ne de olsa baba olmak kolay değil, yoğun bir çaba ister.
Dış ortama gözlerini açan spermlerin önünde yumurtaya ulaşana kadar kat etmeleri gereken uzun bir yol vardır. Bu yolculuğa başlamadan önce biraz daha olgunlaşmaları, güçlenmeleri gerekir. Çünkü ilk günlerinde spermler kendi başına hareket edemezler, içinde bulundukları sıvının akıntısı ile ilerleyebilirler. Kendi başına hareket edebilmeleri için ihtiyaçları olan enerjiyi, testisi terk ettikten sonra geçtikleri yol üzerindeki bezlerden beslenerek sağlarlar. Spermin temel besin kaynakları çinko, selenyum, folat, karnitin, arginin ve A, D, E, C, B12 vitaminleridir. Bunların dışında çok sayıda protein, aminoasit ve mineral de aynen bizde olduğu gibi sperm hücresinin yaşaması için elzem ihtiyaçlardır.
Cinsel ilişki sıklığına bağlı olarak 1 ile 10 gün arasındaki ömürlerini erkek vücudunda geçirdikten sonra kadın genital kanallarına atılan spermler geri kalan ömürlerini burada tamamlar. Artık iyice olgunlaşarak yumurtayı delip içine girebilecek güçlü kuyruk hareketlerine sahip hale gelmişlerdir. Döllenmeyi gerçekleştirmek üzere son bir gayretle yumurtaya girip, genetik kargolarını yumurtanın içine bırakırlar. Böylelikle sperm ömrünü tamamlamış olur. Ancak bu son, yeni bir hayatın, yeni bir embriyonun dünyaya gelmesi demektir.
Şayet böyle olmazsa, yani sperm zamanında yumurtaya ulaşamazsa gücünü kaybetmeye başlar. Kuyruk hareketleri zayıflar, şekli bozulur, enerji kaynakları tükenir. Bu şekilde yaşlanan sperm, 10-15 gün içerisinde doğal seyri ile ölür. Spermin yaşlanması, erkeğin yaşıyla paralel şekilde hızlanır. Erkekte 40 yaş üreme başarısı bakımından sınır kabul edilir, 45-50 yaşını geçtikten sonra ise spermlerinin çocuk yapma kapasitelerinin ciddi ölçüde azaldığı gösterilmiştir. Bu sadece kısırlık anlamında değil, aynı zamanda doğacak çocuğun sağlığı bakımından da riski artırır. İleri yaş erkeklerden gebe kalan kadınlarda düşük ve bazı genetik sorunlu doğum oranlarının arttığı görülmekte.
Spermlerin yaşlanması hem doğuştan gelen genetik programa hem de beslenme ve yaşam tarzı gibi çevresel çok sayıda etkene bağımlıdır. Bu kiminde daha erken olurken bazıları çok daha uzun süre sağlıklı çocuklar dünyaya getirmeye devam edebilir. İşte bu nedenle, spermlerin erken yaşlanmasını önlemek istiyorsak sağlıklı ve kaliteli bir yaşantımızın olmasına dikkat etmeliyiz.
Bu yazı https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/ sayfasında yayınlandı
Resim: https://openclipart.org/