Çocuk sahibi olmaya niyetlenen her 5 çiftten biri ne yazık ki bunu başaramamakta ve bir tedavi arayışı içine girmektedir. Bunların yarısına yakınında tahlillerde sperm değerleri bozuk gelir. Ancak geri kalanında sperm incelemelerinde de bir sorun bulunamaz ve neticede izah edilemeyen infertilite denilerek, huzursuz bir bekleyiş başlar. Oysa bunların yaklaşık yarısında neden, oksidatif stres olarak bilinen bir bozukluğa bağlı olup, şayet doğru tanı konulursa tedavi ile düzeltilmesi mümkündür.
Oksidatif stres, spermin bazı zararlı metabolitlere maruz kalması neticesi ortaya çıkar. ROS adı da verilen bu metabolitler aslında oksijen molekülünün farklı formlarından ibarettir. Bunların artması bir yandan sperm değerlerinde düşme yaparken diğer yandan spermin yumurta ile birleşmesini engeller. Tüp bebekte embriyonun 3 günden fazla yaşamaması, sıklıkla bu ürünlerdeki artışa bağlıdır. Yaşayan embriyoların da düşükle sonuçlanma riski yüksek olur.
Oksidatif strese yol açan zararlı metabolitlerin esas kaynağı semendeki lökositler, bozuk şekilli sperm hücreleri ile spermin mitokondrisidir. Sperm tahlillerinde lökosit sayısının artması ya da morfolojide bozukluk görülmesi oksidatif stres için en belirgin işaretlerdir. Ancak bunların sayısı artmadan da, zararlı metabolit üretimlerindeki artış neticesi döllenme gerçekleşmiyor ya da düşükle sonuçlanıyor olabilir. Diğer yandan, erken yaşlanma yoluna girmiş spermlerin mitokondrilerinde de zararlı oksijen metabolitleri yapılabilir. İşte bu nedenledir ki, sperm tahlili normal de olsa gebelik görülmeyebilir.
Aslında ROS ürünleri normalde spermin yumurtayla birleşmesi için gereklidir. Ancak fazla yapılmaları zararlı olur. Her ne kadar testislerde bunlardan koruyucu bir takım enzimler üretiliyor olsa da, bazen yetersiz kalabilirler. Varikosel gibi çoğu durumda koruyucu enzimlerin yapımı da bozulmuştur. Neticede ister ROS ürünlerinin miktarı artmış olsun ister koruyucu enzimler yetersiz kalsın, oksidatif stres gebeliğin gelişmesinin önünde ciddi bir engel oluşturur.
Oksidatif strese yol açan nedenlerin başında sigara, elektromanyetik dalgalar, varikosel, obezite, şeker hastalığı, aşırı fiziksel aktiviteler ve hatta psikolojik stres gelir. Erkeğin yaşlanması, sık geçirilen enfeksiyonlar, mesleksel toksinlere maruziyet, çevre kirliliği de diğer nedenler arasında sayılabilir. Böyle risk faktörleri varsa, semende oksidatif stres ürünlerinin ne kadar biriktiği yeni geliştirilen yöntemlerle ölçülebilir. Bunların spermin genetik malzemesi olan DNA’sında yaptıkları hasar derecesi de testlerle anlaşılabilir. Oksidatif stres bazen sperm değerlerini bozmaz ama spermlerde erken yaşlanmaya yol açabilir. Artık spermlerin ne kadarının canlı olduğu, ne kadarının erken yaşlanmaya ya da ölüme maruz kaldığı yine testlerle gösterilebilmekte. Şayet böyle bir riskin varlığı ortaya konulursa, testiküler stimülasyonla koruyucu enzimlerin yapımı uyarılarak ya da antioksidanlarla hasar düzeltilerek tedavi mümkün olmakta. Yanı sıra, antioksidan bir yaşam tarzı ve beslenme programına geçilmesi de tedavide önemli yer tutar. Gerçekten de yapılan bilimsel araştırmalar bu yönde bir tedavi programının gerek doğal yolla olsun gerekse tüp bebek, gebelik şansını artırdığını ortaya koymuştur. Özellikle düşükle neticelenmeden sağlıklı bir gebeliğin gelişmesi için oksidatif strese yönelik bir tedavi programı yapılması, istemelerine rağmen çocuk sahibi olamayan çiftlerde öncelikle düşünülmesi gereken bir konudur.
Detaylı bilgi için: Int J Reprod BioMed Vol. 14. No. 4. pp: 231-240, April 2016