İnsan sağlığını tehdit eden faktörlerin başında hiç kuşkusuz stres gelmekte. Stres; bir tehditle karşılaşıp da fiziksel ya da duygusal olarak bununla başa çıkamıyorsak yaşadığımız gerilimli süreç olarak tanımlanabilir. İşte, nüfus patlaması ve sanayileşmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak artan gürültü de stres yaratan nedenlerin belki de en rahatsız edicisidir. Gürültü kirliliği sadece günlük hayatımızı etkilemekle kalmaz, nörolojik, psikiyatrik ve kalp damar sistemi başta olmak üzere vücudumuzda çok sayıda hastalığa da yatkınlık yaratır. Gürültünün yaptığı stresin bir diğer önemli sonucu ise üreme sistemi üzerinde görülmekte. Gebelikleri sırasında aşırı gürültüye maruz kalan kadınlarda bebeklerin doğum ağırlıklarının daha düşük olduğu, erken doğum ve düşük sıklığının arttığı gösterilmiştir. Yakın tarihli çalışmalar yoğun gürültünün baba adaylarını da olumsuz etkilediğini ve bunlarda sperm kalitesinde ciddi bozulmaların ortaya çıktığını gösterdi.
Gürültünün seviyesi desibel (dB) ile ölçülür. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 30-35 dB’i normal olarak kabul eder. Uzun süre 55’in üzeri bir ortamda kalınırsa risk artmaya başlar. Bir benzetme yapmak gerekirse; yağmur düşüşü, buzdolabı sesi, ofis ortamı ya da havalandırmanın yaptığı gürültü 60 dB’dir. DSÖ, 85 dB seviyesindeki gürültüde en fazla 8 saat kalınabileceği, 115 dB’de ise bunun 4 dakikayı geçmemesi yönünde uyarmakta. 85 dB bir otomobil içindeki gürültüye, 115 dB ise sesi sonuna kadar açık müzik çalarların yaptığı gürültüye karşılık gelir.
Gürültünün nasıl olup da kısırlığa yol açtığı çok sayıda deneysel çalışmada araştırılmıştır. Buna göre aşırı yüksek ses kanda kortizon düzeyini yükselterek ve testosteronu azaltarak testislerde sperm üretimini bozmakta. Daha ileri düzeylerde ise dokuda harabiyet meydana getirerek tesislerde küçülmeye bile yol açabilmekte. Hormonal dengedeki bozulmanın yanı sıra ortaya çıkan oksidatif stresin de DNA hasarı yaparak sperm üretimini bozabileceği önerilmekte. 3 binin üzerinde erkeğin incelendiği bir araştırmaya göre 4 yıldan fazla gürültülü ortamda kalınması, gürültü şiddetiyle paralel olarak kısırlık riskini de artıracaktır. Özellikle yoğun trafiğin bulunduğu, iş yerleri ile iç içe yaşam alanlarında ikamet edenler bundan daha fazla etkilenmekte. Çalışmalar, gürültü seviyesinin 100 dB’i geçmesi durumunda sperm sayısında ve hareketinde anlamlı azalma olacağını göstermekte.
Netice olarak bedenlerimizin sakin ve huzurlu bir ortama ihtiyacı olduğu anlaşılmakta. İster gürültü olsun ister çevre kirliliği, değişik şekillerde stres yaratan her türlü koşul üreme başarısını azaltacaktır. Hiç kuşkusuz yaşam şartları, beğensek de beğenmesek de, içinde bulunduğumuz ortamda ikamet etmemizi mecbur kılmakta. Bu durumun kısırlığa yol açmaması için çevremizi mümkün olduğunca yaşanılabilir hale getirmek, beslenme düzenine dikkat etmek, sigara gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durmak, gerekirse antioksidan destek almak, ama hepsinin de ötesinde başta kendimizin sebep olacağı gürültülerden kaçınmak gibi tedbirler büyük oranda faydalı olacaktır.
Bu yazı www.hurriyet.com.tr/aile sayfasında yayınlandı.
Resim https://openclipart.org