Kısırlık nedeniyle yapılan sperm tahlillerinde bir değer de “sperm morfolojisi” olarak görülür. Bu parametre, çıkardığınız sperm hücrelerinden yüzde kaçının normal şekilde olduğunu ifade etmek için verilir. 1986 yılında Güney Afrikalı doktor Thinus Kruger tüp bebeğe giren ve gebelikle sonuçlanan olgularda erkeklerin her bir sperminin baş, boyun ve kuyruk kısımlarını detaylı biçimde ölçerek bunları normal değerler olarak önerdi. Buna göre her 100 sperm hücresinden en az 4 tanesinin normal değerlerde bulunması durumunda gebelik şansı da anlamlı derecede artmaktaydı. O nedenle günümüzde sperm tahlillerinde normal morfolojili sperm oranının eşik değeri olarak %4 sayısını görürsünüz. Ancak üzerinden geçen 30 yıl içerisinde bunun çok da tutarlı bir değerlendirme olmadığı ortaya çıktı. Nitekim morfoloji sonucu “sıfır” da gelse, bu erkeklerin beşte biri eşlerini doğal yolla gebe bırakabilmekteydi. O halde sperm şekline bakmanın önemi nedir?
Bir spermin doğal yolla yumurtayı dölleyebilmesi için önce ona ulaşabilecek kalitede harekete sahip olması gerekir. Daha sonra da yumurtayı çevreleyen zarları delerek içine girebilmeli ve nihayet genetik malzemesini yumurtanınkilerle birleştirebilmeli. İşte bunu başarabilmesi için normal bir kuyruğa, düzgün, oval bir başa ve sağlıklı genetik yapıya yani DNA’ya sahip olabilmeli. Oysa tüp bebek yapılacaksa bu kadar detaya gerek kalmadan sadece genetik malzemesinin sağlıklı olması yeter. İşte o nedenle de doğal yol ya da tüp bebek için farklı değerlendirme kriterlerini kullanabiliriz. Örneğin hiç hareket etmeyen bir sperm şayet canlı ise, doğal yolla gebelik beklemeyiz ama tüp bebek için her zaman şansı olacaktır. Bununla birlikte tabii ki bir spermin her parçasının tamamen muntazam bir yapıda olması en idealidir. Tedavide öncelikle hedeflenen de zaten budur.
Sperm şekil bozuklukları genetik yapıdaki bir defekten kaynaklanıyorsa, bunları ilaçla düzeltemeyiz. Globospermi ya da kısa kuyruk gibi bozukluklar bu gruba girer. Ama metabolik bir etken söz konusuysa yapılacak bir şeyler var demektir. Bu grupta da en sık karşımıza çıkan neden oksidatif stres, yani spermlerin içinde yüzdüğü sıvıda toksik metabolitlerin birikmesidir. Sigara, varikosel, sağlıksız beslenme, iş yerinde zararlı kimyasallara maruz kalınması, sauna, sıcak banyo alışkanlığı, elektromanyetik dalgalarla yakın temas oksidatif stresin başlıca nedenleridir. İşte sadece bunlardan sakınılması bile morfoloji bozukluklarının düzeltilmesi için yeterli olabilir. Çünkü erkekte ortalama her 3 ayda bir kök hücrelerden yeni spermler üretilir. Siz yaşam şartlarını bir kez düzenlerseniz, bozuk spermlerin atılmasını takiben arkadan sağlıklı spermler çıkmaya başlayacaktır. O nedenle de spermlerin tedavisi en az 3 ay devam etmeli. Ama daha sonra da aynı tedbirler sürdürülmeli ki spermler yeniden bozulmaya başlamasın.
Oksidatif stresin bir diğer nedeni ise kök hücrelerin sperm yapımındaki bozukluklarıdır. Beslenme ya da yaşam şartlarının düzenlenmesi bu durumda yeterli faydayı sağlamayabilir. O zaman da hormonal dengeyi düzelterek ya da testisi besleyerek daha kaliteli bir üretim sağlanabilir. Sadece bunlar değil, spermin kendi içindeki metabolik bozukluklar da oksidatif strese yol açabilir. Böyle durumlarda bazı ilaçlar ya da antioksidan tedavilerden yararlanabiliriz. Ancak bunun için sorunun spermin neresinden kaynaklandığını anlamak gerekir. Spermin enerji kaynağı olan mitokondrisinin zayıflaması ile spermi çevreleyen membranın içindeki reaksiyon bozuklukları farklı tedavilerden büyük oranda fayda görür.
Netice olarak, sperm morfoloji bozuklukları her zaman çok önemli olmayabilir. Çok özel bazı durumlar dışında spermin şekline bakarak çocuk olur ya da olmaz şeklinde endişeye kapılmayın. En sağlıklısı, buna yol açan nedenin bulunup, ona göre bir tedbir alınmasıdır. Bunun ilk adımı da sağlıklı beslenme ve yaşam tarzınızdaki değişikliklerden geçer.
Bu yazı https://www.hurriyet.com.tr/aile/ sayfasında yayınlandı
Resim: https://openclipart.org/