Çocuklarda ve ergenlik döneminde yakalanılan kanser hastalığı, artık büyük oranda tedavi edilebilir seviyeye geldi. Yapılan bir istatistikte bu olguların yaklaşık %80’i normal yaşamlarını sürdürebilmekte. Ancak ne yazık ki kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar ve radyasyon sperm kök hücrelerinde ciddi hasar oluşturmakta. Dolayısıyla, bir yandan kanseri tedavi etmenin sevincini yaşarken diğer taraftan erişkin dönemde kısırlık sorunu ile karşı karşıya kalmaktayız. Sadece kanser için değil, başka hastalıklarda da testislere zarar verebilecek ilaçlar kullanıyoruz, bunlar da ileride kısırlık yapabilir. Yanı sıra Klinefelter sendromu gibi genetik bozukluklarda da erken yaşlarda sperm kök hücrelerinde bozulma başlamakta.
Aslında kanser ya da başka nedenlerle testise zarar verebilecek bir tedaviye başlamadan önce spermlerin dondurularak saklanması, ileride kısırlıktan kaçınmak için günümüzde etkinliği kanıtlanmış bir yöntem. Sperm saklanmasını gerektiren başlıca durumlar arasında testis tümörleri, Hodgkin’s veya Non-Hodgkin’s lenfoma, lösemi, kemik tümörleri sık karşımıza çıkmakta. Bir kez saklandı mı, ilerleyen yıllarda tüp bebekte kullanılabilirler. Bu spermlerle yapılan tüp bebeğin başarısı %23 ile %57 arasında olup, normal tüp bebeklerden farklı değildir. Doğumlarda anomali riskinde bir artış görülmez. Ancak sperm sayısı çok düşükse, bunların çözüldüğündeki başarıları da düşük kalmakta. Hemen şunu da belirtelim, kanser tedavisinden sonra azoospermi bulunan erkeklerde önceden herhangi bir saklama işlemi yapılmamış olsa da, yarıya yakınında TESE yöntemi ile testislerde olgun sperm bulunarak tüp bebek şansı olabilir. Yine de önceden bir şekilde sperm hücrelerinin saklanmış olması, ileride çocuk sahibi olma ümidini sürdürecektir.
Diğer yandan, çocuklarda ya da genç ergenlerde her zaman doğal yolla sperm almak mümkün olmaz. Bunlar ya ejakulat veremezler ya daha testiste sperm üretimi başlamamıştır ya da hastalık nedeniyle yaklaşık beşte birinde zaten azoospermi gelişmiştir. Bu duruma bir çare, testisten ameliyatla bir parça doku örneğinin çıkarılıp saklanması olmuştur. Ya olduğu gibi doku ya da içinden kök hücreler izole edilip, bunlar saklanabilir. Ancak dondurularak saklama işlemi belli protokoller çerçevesinde ve çok dikkatli yapılmalıdır. En iyi saklama koşulları ne olmalıdır konusu hala araştırılmakta. Bugüne kadar 28 yıl saklı spermlerle gayet sağlıklı bebeklerin dünyaya geldiğini gördük.
Bu konuda asıl önemli olan basamak, saklı materyalin nasıl yeniden kullanılacağıdır. Bunun için çeşitli seçenekler önerilmiştir. Bir yol, saklı kök hücrelerin testis içine enjekte edilmesi, diğer yol saklı testis doku örneğinin testis içine yerleştirilmesi, son seçenek de saklı hücrelerin önce laboratuvarda olgunlaştırılıp, sonra doğrudan tüp bebekte kullanılması. Bu seçeneklerin optimizasyonu üzerinde çalışmalar halen sürdürülmekte. Çünkü testise enjekte edilen kök hücrelerin ancak %5-10’u olgunlaşma yoluna girmekte. Doğrudan testis doku parçasının testise yerleştirilmesinin de kendine göre ciddi yan etkileri olabilmekte. Yine de deneysel hayvan çalışmalarında bu seçeneklerin her biriyle sağlıklı yavruların dünyaya geldiğini gördük. Bunlar da artık insanda uygulamaya geçmek için bilim adamlarını umutlandırdı. Elimizde yeteri kadar deneysel sonuç birikti. Bunlarda yavruda genetik bir risk gelişmeyeceği de anlaşıldı. Böylece ilk defa 2002 yılında, ileride geliştirilecek teknikleri beklemek üzere kanser tedavisi öncesi testis dokularının saklanmasına başlandı. Nitekim geçtiğimiz günlerde de ilk kez Belçika’da Brüksel Üniversitesi, insanda kanser tedavisi öncesi saklanan testis dokularının erişkin yaşa geldiklerinde yeniden testislerine yerleştirilerek sperm üretiminin başlatılmasına yönelik etik kurul iznini aldı. Bundan sonra ilk uygulamanın yapılmasını bekliyoruz. Şayet olumlu sonuç alınırsa, kısa sürede tüm dünyada kabul edilmiş bir tedavi yöntemi olarak kullanılabilecektir.
Resim: https://openclipart.org/
Bu yazı https://www.hurriyet.com.tr/aile/yazarlar/ sayfasında yayınlandı.