Prof.Dr. Kaan Aydos
Geçtiğimiz aylarda, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Üroloji Anabilim Dalları olarak sperm DNA hasarları üzerine yaptığımız bir çalışmanın sonuçları, Türk Üroloji Dergisi’nde yayınlandı. Buna göre; sperm değerleri bozuldukça, hasarlı DNA içeren sperm sayısı da artmaktadır.
Bir çocuğun dünyaya gelmesi, öncelikle sperm ve yumurtanın sağlıklı biçimde birleşmesini gerektirir. Daha sonra spermin çekirdeğinde bulunan genetik malzeme, yani DNA molekülü, yumurtanın genetik malzemesi ile birleşir. Bu birleşmeden gelişecek olan bebeklerini ise aile ortalama 39 hafta sonra kucağına alır.
Ancak çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin yaklaşık %15-20’sinde arzu edilen gebelik oluşamamakta. Yakın tarihli çalışmalar bunun altında yatan önemli bir nedenin, spermlerin taşıdığı genetik malzemedeki bozukluktan kaynaklandığını ortaya koymuştur. DNA hasarı denilen bu bozuklukta, babadan çocuğa aktarılacak olan kalıtsal şifreyi taşıyan DNA molekülünün yapısal bütünlüğü bozulmakta. Olguların bir kısmında hasarlı DNA taşıyan spermler, yumurtanın DNA’sı ile birleşemez. Birleşse bile, gelişecek embriyo uterus kavitesinde tutunamayarak, düşer. Düşüklerin önemli bir kısmında, sperm DNA hasarları sorumlu tutulmaktadır.
Bizim çalışmamızda, 1 yıl beklemelerine rağmen eşini gebe bırakamamış 399 erkeğin spermlerinin DNA içerikleri COMET tekniği ile incelendi. COMET tekniği, oldukça hızlı sonuç alınan, güvenilir bir yöntemdir. Burada sperm hücrelerinin çekirdekleri kimyasal yolla parçalanır. Bu sırada hasarlı DNA’lar çekirdekten ayrılıp, ortama dökülürler. Oysa sağlam DNA molekülleri çekirdekten çıkamaz. Daha sonra tüm DNA’lar elektroliz ile ayrıştırılınca, hasarlı olup ortama dökülen DNA molekülleri, anoda doğru ilerlerlerken, çekirdekten çıkamayan sağlam DNA’lar yerlerinde kalarak, yuvarlak noktalar şeklinde görülürler. İşte, hasarlı DNA’ların ilerlemeleri sırasında oluşturdukları şekil bir kuyruklu yıldıza benzediği için bu yönteme COMET adı verilmiştir. Kuyruğun boyu ne kadar uzunsa, o örnekte DNA hasarı da o kadar yüksek demektir.
Biz bu çalışma neticesinde; sperm sayısı mililitrede 15 milyonun altına düştüğünde total sperm DNA hasar indeksini 226 bulurken, 15 milyonun üzerindeki erkeklerde 191 bulduk. Yani sperm sayısı düştükçe, hasarlı DNA içeren sperm sayısında da anlamlı bir artış olmaktadır. Benzer şekilde sperm hareketinde ve şeklinde bozulma da arttıkça, DNA hasar oranı yükselmekteydi. Buradan çıkan sonuç, sperm üretiminde bir bozuma varsa, spermlerin asıl fertilizasyon araçları olan DNA içeriklerinde de hasarlanmada artış görüleceği yönündedir. Yani, üretimde bir bozukluk varsa, spermi besleyen kaynaklarda da yetersizlik geliştiği anlaşılmakta ve bu da spermin kalitesini olumsuz yönde etkilemekte. Kalitesi bozuk spermlerin ise gerek doğal yolla beklensin gerekse tüp bebek yapılsın, başarı şansı düşük olur. Gerçekten de, daha önce yaptığımız bir başka çalışmada yine DNA hasarı yükseldikçe, tüp bebekte fertilizasyon başarısının düştüğünü, kaliteli embriyo sayısının da azaldığını bulmuştuk. Bütün bunlar bize, sperm değerlerinde bozulma ile birlikte DNA hasar oranının da artacağını ve bunun da neticede gebelik şansını azaltacağını göstermekte.
Netice olarak elde ettiğimiz sonuçlar, istemelerine rağmen çocuk sahibi olamayan çiftlerde, erkeğin sperm DNA hasarı yönünde araştırılması ve gerekiyorsa tedavi edilmesinin önemini vurgulamakta.