Kaan Aydos
Sperm hücrelerinin içinde yüzdükleri sıvı, yani seminal plazma aynen denize benzer. Nasıl balıklar denizde yüzerse, sperm hücreleri de seminal plazma içerisinde yüzerek ilerlerler. Dolayısıyla, içinde yüzdükleri ortam ne kadar sağlıklı ise, spermlerin sağlığı da o kadar iyi olacaktır. Tersine, seminal plazma kirlendikçe, spermler de bundan etkilenir ve sağlıkları bozulur. Neticede çocuk yapma güçlerini de kaybedeceklerdir.
Deniz kirliliğinin başlıca nedeni çevresel faktörlerdir. Kirli su atıkları, mazot, kimyasal fabrika artıkları gibi. Benzer çevresel faktörler sperm için de geçerlidir. Birçok bilimsel çalışma içinde yaşadığımız ortamdaki elektromanyetik dalgalar, endüstriyel artıklar, tarım ilaçları, sigara dumanı, hava kirliliği, kimyasal maddeler gibi faktörlerin spermlerin sağlığını bozduğunu ortaya koymuştur (1,2,3). Örneğin böcek ilaçları ile temas etmenin sperm hareket ve sayısında iki kata varan bozulma yaptığı, yakın tarihli bir araştırmada gösterildi (4).
Yukarıda saydığımız toksik maddelerin spermleri etkilemesi, spermlerin içinde yüzdükleri seminal sıvıda bazı zararlı metabolitleri artırmaları neticesi gerçekleşir. Sperm kirliliğine yol açan bu zararlı metabolitlere serbest oksijen türevleri, kısaca ROS diyoruz. Seminal sıvıda ROS ne kadar artarsa, spermler de bundan o derece fazla etkilenirler. Gerçekten de bir çalışmada, çocuğu olmayan erkeklerde ROS miktarı 17 birim bulunurken, çocuk sahibi erkeklerde bu yaklaşık 1 olarak bulundu. Arada anlamlı derecede fark vardı. Araştırıcılar eşik değerin 1.48 birim olduğunu önermekteler. Yani 1.48’in üzerinde ROS ürünü birikimi spermde bozulma için ciddi risk oluşturacaktır (5).
ROS dediğimiz zararlı metabolitler, oksijen içeren moleküllerdir. 3 tanesi önemlidir: oksijen anyonu, hidrojen peroksit ve hidroksil. Bu moleküllerin elektron eksiği vardır ve etraflarında buldukları elektronları çalarak beslenirler. En kolay elektron çalacakları yerler ise spermi çevreleyen membran ve spermin çekirdeğindeki DNA dediğimiz genetik malzemesidir. Dolayısıyla önce spermin yüzeyine yapışarak membranın yapısını bozar. Biz bunu sperm tahlillerinde morfolojide bozulma olarak görüyoruz. Eğer bu bozulma spermin hayati yerlerinde olursa, işte o zaman çocuk yapma kapasitesi de ortadan kalkar. Örneğin baş kısmını bozmuşsa, yumurta ile birleşemez, ya da kuyruğa yapışırsa hareketi bozulur. İşte, sperm tahlillerinde morfolojide azalma ya da harekette azalma görülen erkeklerin spermlerinde bunun önemli bir nedeni artmış ROS’dur, yani zararlı oksijen metabolitleri.
ROS arttıkça bozulma sadece spermin yüzeyinde kalmaz, içyapısında da başlar. En önemlisi DNA dediğimiz genetik malzemenin bozulmasıdır. Çünkü DNA, ileride dünyaya gelecek bebeğin bedenini, organlarını oluşturur. Bunun bozuk olması çocuğun sağlığını da bozabilir. Burada sadece DNA’nın hasarlanması değil, epigenetik dediğimiz özel bir mekanizma da devreye girer ve “epigenetik bozukluklar” olarak bilinen bir duruma neden olur. Ancak bundan da önce, spermin hasarlı DNA’sının yumurtanın DNA’sı ile birleşmesi etkilenir, yani döllenme gerçekleşemez. Tüp bebek başarısızlıklarında önemli bir neden, böyle DNA hasarlarıdır (6). Döllenme olsa bile, embriyonun rahimde tutunması bozulup, düşüklere de neden olabilir. Nitekim 2969 çift üzerinde yapılan bir araştırmada DNA hasarı yüksek olanlarda düşük riskinin 4 kata yakın arttığı gösterildi (7).
İlginç olanı, bu zararlı maddelerin spermin içinde de üretiliyor olması. Dolayısıyla, henüz spermin şeklini ya da hareketini bozmadan önce, DNA’sını hasarlaması da mümkün. Böyle durumlarda sperm tahlillerinde herhangi bir bozukluk görülmez ama yine de gebelik gerçekleşmeyebilir (8). İzah edilemeyen infertilite durumlarında sperm sağlığının araştırılması, bu bakımdan da önem kazanmakta.
İşte bütün bunlarda altta yatan neden olarak spermlerde ROS ürünlerinin artması neticesi gelişen sperm kirliliği gösterilmekte. Sperm kirliliği, çocuk sahibi olamayan çiftlerde göz önünde bulundurulması gereken bir sorundur. Bu nedenle de spermlerin içinde yüzdüğü seminal sıvıda bu zararlı metabolitlerin ölçülmesi sperm sağlığını tayin etmede önemli bir yer tutar.
Sperm kirliliği, DNA’da ciddi hasar ortaya çıkmadan önce saptanabilirse, gerekli önlemler alınarak tedavi edilebilir. Bu önlemler hastanın klinik durumuna göre değişir. Her olgu için geçerli klişeleşmiş bir tedavi kalıbı yoktur. Kimi olguda yoğun toksik kimyasal madde bulunan bir ortamda çalışmasına bağlı olarak spermler bozulurken, diğeri sağlıklı bir çevrede bulunur ama lökositi artmış, bu nedenle seminal plazmasında ROS miktarı fazla çıkmaktadır. İkinci olguda tedavi lökositleri ortamdan kaldırmaya yönelikken, diğerinde çalışma ortamına ait tavsiyelerde bulunmak yeterli olabilir. Bazen DNA hasarının tedavisi hormonal tedavileri de gerektirir (9). Hatta bazı ağır olgularda, testislerden sperm almayı gerektirecek girişimsel tedaviler de zorunlu olabilir (10).
Netice olarak sperm kirliliği, gerek çevresel faktörlere gerekse spermlerin yapısal özelliklerine bağlı olarak gelişen ve çocuk olmasını engelleyen önemli bir problemdir. Ancak doğru bir tanı konur ve uygun tedavi planı yapılırsa, hem ileriye yönelik bozulma engellenebilir hem de mevcut durumda gereksiz uygulamalara yönelmeksizin kısa sürede çocuk sahibi olamama sorunu çözüme kavuşturulabilir.