Sperm tahlillerinde en can sıkıcı sonuç hiç kuşkusuz azoospermi gelmesidir; yani ölü ya da canlı hiç sperm hücresinin görülmediği durum. Çocuk sahibi olamayan her 10 erkekten yaklaşık birinde azoospermiye rastlanılır. İlk bakışta çok ümitsiz bir durum olarak görülse de, bunların bir kısmı doğal yolla bile çocuk sahibi olabilir. Gerçekten de, azoospermiye yol açan bazı bozukluklar düzeltildiğinde gebelikle sonuçlanabilecek normal sperm çıkışı sağlanabilmekte. Ama bunun için doğru tanı konması çok önemlidir. Tıkanıklık demek için temelde FSH hormonunun yükselmemiş olması ve testislerin muayenede düzgün ve normal hacimde bulunması gerekir.
Öncelikle hiç sperm çıkmadığından kesinlikle emin olunmalıdır. Bunun için sperm tahlili en az 2 hafta arayla tekrarlanmalı. Şayet daha önce ateşli bir hastalık geçirilmişse, bunun spermler üzerinde etkisi ancak 74 gün sonra ortaya çıkacağından, bir süre bekleyip tahlillerin ondan sonra yapılması durumunda sperme rastlanılabilir. Bazen üst üste verilen sperm örneklerinde de ilkinde görülmemesine rağmen sperme rastlanılabilmekte. Bir başka önemli nokta ise, sperm örneğinin santrifüj ile çevrildikten sonra incelenmesidir. Bu şekilde, ilk incelemede gözden kaçan hücreler laboratuvar tüpünün dibinde toplanarak saptanabilir. O halde en başta sperm tahlilinin yeterli bilgi verip vermediği iyi değerlendirilmeli.
Azoosperminin tedavi edilebilir bir nedeni, kanal tıkanıklıklarıdır. Testislerde yapılan sperm hücreleri çok uzun bir kanal yolculuğundan sonra dışarı atılır. Önce epididim dediğimiz kısım gelir. Epididim yaklaşık 5 metre uzunluğunda ince bir kanal olup, kıvrılarak testisin hemen arka-dış kısmına bitişik halde bulunur. Elle muayenede bunu kolayca hissedebiliriz. İşte, tıkanıklıkların bir kısmı epididim kanalında görülmekte. Önceden geçirilen genital bölge enfeksiyonlarında mikroorganizmalar buraya yerleşerek sperm geçişini engelleyebilir. Bel soğukluğu ya da gonore olarak bilinen gonokok enfeksiyonlarında bunu sık görüyoruz. Cinsel yolla bulaşan başka mikroorganizmalar da epididimde tıkanıklık yapabilir. Bunlar çoğu kez akıntı, ağrı, ateş gibi belirtiler verse de, bazen fark edilmeden de geçirilebilir. Zamanında tedavi edilmezse tıkanıklığa bağlı azoospermi ortaya çıkar.
Epididimden sonraki kanal kısmına vaz deferens diyoruz. Bunlar her iki tarafta, yaklaşık 40 cm uzunluğunda borucuklardır. Skrotum derisi altında dikkatli muayene edilirse ele gelebilir. Doğum kontrolü yöntemlerinden en önemlisi olan vazektomi, her iki vaz deferensin bağlanması ile yapılır. Böylelikle azoospermi oluşturularak istenmeyen gebeliklerin de önüne geçilmiş olunur. Daha sonra yeniden çocuk olması istendiğinde bağlanan kanallar mikrocerrahi teknikle açılarak normal sperm çıkışı sağlanabilir.
Vaz deferens en uç kısmında prostat bezinin içinden geçer. Yaklaşık 2,5 cm uzunluğundaki bu parçaya ejakülatör kanal adı verilir. Prostat içindeki kistler, kanal içinde kalsifikasyon veya taş oluşumu, kronik prostatit gibi nedenlerle ejakülatör kanal tıkanarak azoospermiye yol açabilir. Bunlarda ejakulat hacmi çok azalarak ancak bir kaç damla çıktığı görülür. Tahlillerin ise asit reaksiyon vermesi ve hiç früktoz içermemesi ile tanı doğrulanır. Kesin tanı transrektal yolla yapılan ultrasonografi ile konur. Tedavide idrar kanalından girilerek tıkanıklık endoskopik yöntemle açılabilir. Bazı olgularda transrektal yolla kistlerin boşaltılması da mümkün olabilir. Bir diğer önemli neden ise doğuştan her iki vaz deferensin gelişmediği ve vaz agenezi olarak bilinen durumdur. Bunlarda kanal boylu boyunca gelişmediği için, ejaklülatör kanal tıkanıklıkları ile aynı belirtileri verir. Tek farkı, elle muayene edildiğinde skrotum içinde vaz deferenslerin hissedilmemesidir. Doğuştan kanal eksikliği genetik bir bozukluktur. O nedenle, testislerden alınacak spermlerle çocuk sahibi olunabilmekle birlikte, mutlaka erkek ve kadında genetik testler yapılarak çocukta ortaya çıkabilecek kistik fibrozis hastalığına ait bir risk olup olmadığı araştırılmalıdır.
Kanal tıkanıklıkları doğru tanı konursa başarıyla açılabilmekte. Şayet tıkanıklığı gidermek mümkün olmuyorsa, testislerden mikroTESE ya da iğne aspirasyonu yöntemleriyle alınacak spermler kullanılarak tüp bebek yapılabilir.