Günümüzde, azoospermi olgularında testislerde sperm üretimi olup olmadığını ya da üretim varsa bu spermlerin kalitesini ortaya koymak artık mümkün. Bunu, ejakulattaki bazı markırlara yani belirteçlere bakarak yapıyoruz.
Sperm üretimi testis içinde, çok ince kanalcıklarda gerçekleştirilir (seminifer tubüller). Üretimi yapan ise, sperm başındaki çekirdeğin içinde bulunan binlerce gendir. Bu genlerdeki şifrelere göre yapılan proteinler sperm kök hücrelerinin olgun sperm haline gelmesini sağlar. İşte testlerle araştırdığımız böyle gen ya da protein parçacıklarına biz “belirteç” (markır) diyoruz. Her belirtecin belli bir görevi vardır. Kimi bölünmeyi sağlar kimi de kuyruk çıkmasını. Biz de bunları ölçerek spermlerin neden çoğalamadığını ya da kuyruk çıkaramadıklarını anlamış oluyoruz. Bunlara bakmanın en önemli faydası, sperm bozukluğunun nedenini anlıyor olmamızdır. Şayet genlerde bir eksiklik varsa, spermdeki bozukluk doğuştan gelen yapısal bir durumdur. Böyle olgularda ne yazık ki ilaç tedavisi fazla yarar sağlamaz. Ama genetik yapı sağlıklı ise, o zaman spermdeki bozukluk sonradan ortaya çıkan çevresel bir faktörden kaynaklanıyordur ve böyle bozukluklar tedaviden fayda görebilir. Örneğin varikosel varsa, spermin genetik yapısı sağlıklı olmasına rağmen varikosele bağlı ısı artımı, zararlı metabolitlerin birikmesi gibi çevresel faktörler spermin sağlığının bozulmasına neden olur. Nitekim varikosel tedavi edilirse, sperm de eski sağlığına kavuşabilir.
Sperm kök hücrelerinden olgun sperm oluşuncaya kadar hücreler 3 temel aşamadan geçerler:
- Sperm kök hücrelerinin bölünerek çoğalması.
- Çoğalan bu hücrelerin mayoz bölünme dediğimiz bir genetik olgunluk seviyesini tamamlayıp, haploid yapıya geçmesi.
- Kuyruk çıkararak tam olgun sperm haline gelmesi.
İşte biz bu 3 aşamanın sağlıklı işleyip işlemediğini, menide ilgili belirteçlere bakarak anlayabiliriz. Bunu çok sayıda olgumuzda kullanarak test ettik. Örneğin PCNA ve LIM15 adlı belirteçler, sperm kök hücrelerinin bölünerek çoğalabildiklerini gösteren çok önemli iki belirteçtir. Bunların eksik olması, sperm kök hücrelerinin doğuştan olmuş gen eksikliğinden dolayı sayılarının artamadığını gösterir. Eksiklik çok fazla değilse, belki mevcut genleri uyararak daha fazla çalıştırabiliriz düşüncesiyle ilaç kullanılabilir. Peş peşe yapılan ölçümlerde %23’den fazla bir artış görürsek, bu TESE yapmak içi bir umut verebilir.
İkinci aşamanın kontrolünü ise FISH boyamasında haploid hücre arayarak yapabiliriz. Ancak kendi laboratuvarımızda yaptığımız çalışmalarda buna benzer çok daha etkili belirteçlerin olduğunu ortaya çıkardık. Örneğin spermin baş kısmında bulunan akrozom denilen keseciğin varlığı, haploid aşama için önemli bir göstergedir. Akrozoma ait belirteçlerin saptanması böyle spermlerin varlığına işaret eden önemli bir testtir. Bunun gibi başka belirteçler de bulunur. Olgunun özelliğine göre hastalarımızda bunlara bakıyoruz.
Kuyruk aşaması ise tanınması en zor evredir. Bununla ilgili olarak elimizde az sayıda da olsa bazı belirteçler var. Birden fazla belirtece bakarsak, çok daha güvenilir sonuç elde edebiliriz.
Bunların dışında, bazı azoospermi olgularında olgun, kuyruklu spermlerin oluştuğunu ama içinde geliştiği tüplerden koparak dışarı atılamadığını gösterdik. Buna neden olan da bazı proteinlerdeki eksiklik. İşte çok yeni olarak bu proteinleri de tahlillerde ortaya koyabiliyoruz. Dolayısıyla, eğer bu proteinler eksikse testislerde olgun spermin bulunabileceği ama dışarı atılamadığını anlayarak daha güvenle TESE yapabiliriz.
Yine yakın tarihli çalışmalarımız sperm üretimindeki bozulmanın bir nedeninin de enerji zincirindeki aksaklıklardan kaynaklandığını ortaya çıkardı. Böyle durumlarda enerji zincirini destekleyen tedaviler faydalı olabilir.
Sonuç olarak, sadece sperm tahliline bakarak azoospermi olduğunu gördüğümüzde hemen TESE yapıp, sperm çıkmadığında da tedaviyi kesmek yeterli olmaz. Azoosperminin nedenini ortaya çıkarabilirsek, buna yönelik özgün tedavilerden daha fazla fayda sağlayabiliriz. İlk TESE ile sperm çıkmayan olgularda bile belli bir tedavi uygulamasını takiben yapılan ikinci TESE’lerin %15-21’inde sperm çıkabileceği çalışmalarda gösterilmiştir. Kuyruğu olmayan ama haploid oldukları gösterilen yuvarlak spermatidlerin bile sağlıklı doğumla sonuçlandığı biliniyor. mikroTESE işlemi sadece tüp bebek sırasında olgun sperm bulmak için yapılan bir ameliyat olmamalıdır. Burada asıl amaç, sperm çıkmayan olgularda azoosperminin nedenini anlamak ve buna göre de ileriye yönelik bir tedavi planı oluşturmaktır. Markırlar da bu anlamda bize önemli ölçüde yardımcı olurlar.