Genellikle baba adayları çocuk sahibi olmayı düşündüklerinde spermlerin sağlığına yönelik bir şeyler yapma ihtiyacı duymaya başlarlar. Bu normaldir. Ama çevreden duyacakları her tavsiyenin de doğru olmadığı unutulmamalı. Yerleşmiş alışkanlıklardan bazılarının doğru ve yanlış yönleri aşağıda görülebilir.
1. Keçiboynuzu kısırlık tedavisinde sperm sayısını artırdığı düşünülerek sıklıkla kullanılmakta. Evet, bazı olgularda bunun faydası görülebilir ama bazı erkeklerde ise tam tersi etki gösterebilir. Keçiboynuzu meyvesi içinde bulunan Herba epimedii olarak bilinen bir bileşiğin yapısında icariin adlı flavinoid maddesi vardır. Bunun en önemli özelliklerinden biri de testiste spermleri besleyen Sertoli hücreleri üzerindeki FSH hormonunun bağlandığı reseptörleri artırmasıdır. Bu yolla FSH hormonunun daha fazla etki göstermesini sağlar. FSH hormonu spermler için çok faydalı olmakla birlikte aşırı miktarda bulunduğu zaman Sertoli hücrelerinin çalışmasını bozar. İşte bu nedenle de FSH hormonunun kanda çok yükseldiği erkeklerde kullanılması sakıncalıdır. Dolayısıyla keçiboynuzu sadece, FSH hormonu düşük ya da normal sınırlar arasında bulunan olgularda spermler için kullanılırsa değeri olur, aksi takdirde yarar yerine zarar verebilir.
2. Bir diğer yanlış alışkanlık ise, antioksidan olarak bilinen bütün ürünlerin aynı şekilde faydalı olacağı beklentisidir. Günümüzde bu amaçla piyasaya sunulan çok sayıda preparat mevcut. Genellikle de içerisinde birden fazla vitamin ya da bitkisel kaynaklı veya sentetik bileşikler bulunur. Bazı maddeler bir arada kullanıldıklarında etkilerinin daha fazla olacağı doğrudur. Örneğin E vitamininin yeterli etki sağlaması için yanında C vitamininin de alınması gerekir. Yüksek doz E vitamini kullanıldığında, tokoperoksil adlı oksidan moleküller açığa çıkarak spermlerin DNA hasarında artışa yol açacaktır. Oysa C vitamini bu toksik maddeleri baskılayarak E vitamininden gelecek zararları elimine eder.
Benzer durum selenyum için de geçerli. Bu elementin antioksidan etkisinde vitamin E ile sinerjik etkileşimi olduğu gösterilmiştir. Her ikisinin birlikte kullanıldığı olgularda semen sıvısında glutatyon peroksidaz adlı antioksidan seviyesi anlamlı derecede artar. O halde selenyum oksidatif stres ve DNA hasarından korunmak amacıyla kullanılacaksa, E vitamini ile birlikte alınması daha faydalı olacaktır. Bunun gibi başka örnekler de var. Anlaşılacağı üzere, antioksidan seçiminde rastgele ilaç kullanmak değil, içeriğine göre bir seçim yapmak daha doğru olur.
3. Yine antioksidan kullanımında sık karşılaştığımız bir diğer durum da hangi amaçla kullanıldığının bilinmemesidir. Her antioksidanın kendine göre bir hedefi vardır. Şayet bu hedefte bir bozukluk varsa, o zaman fayda sağlar, yoksa bir etkisi olmayacağı gibi spermlere zarar da verebilir. Bunun en çarpıcı örneğini karnitinlerde görmekteyiz. L-karnitin’e sperm değerlerini düzelteceği düşünülen çoğu preparatların içeriğinde rastlamaktayız. Bunun görevi besinlerle aldığımız yağları parçalayıp, açil-CoA molekülleri halinde mitokondriye taşımaktır. Mitokondri spermin enerji kaynağıdır. Açil CoA mitokondriye girince asetil-CoA haline çevrilerek enerji üretiminde kullanılır. Oysa asetil-CoA hücre için çok zararlı bir maddedir. Ortamda normalden fazla bulunursa tam tersine oksidatif stres ve DNA hasarına yol açabilir. Şayet L-karnitin gereğinden fazla kullanılırsa asetil-CoA enzimi de artar ve beklenen faydayı göremeyiz. Benzer durum başka ürünler için de geçerli. O nedenle de bu tür antioksidan destek ürünleri olarak bilinen preparatlara başlamadan önce sorunun asıl nedenini bulmak ve buna uygun ilaca başlamak en doğrusudur.
4. İçine girdiğimiz kış aylarında bir başka inanış ise, kalın giysilerle testisleri sıcak tutma eğilimidir. Ancak testisler soğuğu sever. Normalde de skrotum kesesi içinde testisler vücut ısısından 3-4 derece daha düşük ortamda saklanır. Isı arttıkça spermlerin hareketi azalır, DNA hasarı yükselir. Doğru olanı, pamuklu, bol giysilerin tercih edilmesi, sıcak banyo ve saunalardan kaçınılmasıdır.
Netice olarak, yukarıda bazı yanlış bilinen alışkanlıkları sıraladık. Görüldüğü gibi her hasta için kendine has bir tedavi planı yapılmalı. Ama hepsinden önemlisi, önce kısırlığa yol açan nedenin ortaya çıkarılması ve buna göre bir tedaviye başlanılmasıdır. Rastgele yapılan uygulamalar bazen fayda yerine zarar verebilir.
Bu yazı https://www.hurriyet.com.tr/aile/yazarlar/kaan-aydos/ sayfasında yayınlamıştır
Resim: https://openclipart.org/