Çocuk sahibi olamamış çiftlerde en sıkıcı sonuç kuşkusuz tahlillerde hiç sperm hücresi görülememesi, yani azoospermi bulunmasıdır. Burada ilk akla gelen, “acaba tedavi ile normal sperm çıkışı başlayıp, doğal yolla gebe kalınabilir mi?” sorusudur. Her şeyden önce tek tahlile güvenilmemeli, en az 2 hafta ara ile test tekrarlanmalı. Çünkü bir kaç tane de olsa olgun sperm görülmesi, çok şeyi değiştirir.
Azoospermi tanısının kesinleşmesinin ardından, olayın nedenini açığa çıkaracak bir seri tahlil süreci başlar. İşte bunlardan biri de hormonların değerlendirilmesidir. Hormonlar, testislerde sperm üretiminin ne durumda olduğunu ortaya çıkaracak en önemli yardımcımızdır. FSH, LH, testosteron ve estradiol ilk aşamada bakılacaklardır. Bazı durumlarda prolaktin ve tiroid hormonları da gerekebilir.
Sperm üretiminde bozulmanın göstergesi; FSH
FSH, beyinde hipofiz denilen küçük bir bezde yapılır ve kana karışarak testislere kadar ulaşır. Testiste sperm üretimini destekleyen en önemli hormon FSH’dır. O nedenle eksikliğinde sperm sayısında da ciddi düşme görülür. Aslında azoospermik bir erkekte FSH’nın normalin altında gelmesi, tedavi bakımından daha fazla umut vermeli. Çünkü eksik olanı yerine koyduğumuzda sperm üretimi de düzelebilir. Buna yönelik ağızdan alınacak ilaçlar ya da sistemik yoldan yapılacak enjeksiyonlar çoğu kez yüz güldürücü sonuç verir.
Bunun tam tersine FSH hormonunun yükselmesi de, yine sperm üretiminde bozulma ile ilişkilidir. Çünkü testiste kök hücrelerin çalışması bozulduğunda, bunu düzeltmek için beyin FSH yapımını artırır. FSH ne kadar fazla yükselmişse, biz de testiste sperm üretimindeki bozulmanın o kadar şiddetli olduğunu anlarız. Bir başka ifadeyle, FSH’daki yükselme sperm yapımındaki defektin anlamlı bir göstergesidir. Ancak hemen şunu belirtelim, FSH ne kadar yükselirse yükselsin testislerde olgun sperm bulunabileceği gibi, tamamen normal olsa bile sperm üretiminin bütünüyle ortadan kalkması da mümkündür. O nedenle tek başına bu hormona bakmak güvenilir olmaz.
Erkeklik hormonu; testosteron
Testosteron ise büyük oranda testilerde, Leydig hücrelerinde yapılır. Az bir kısmı böbreküstü bezinden salgılasa da bunun çok anlamı olmaz. Testosterondaki düşüklük, testiste geniş çapta bir hasar olduğunu düşündürmeli. Örneğin Klinefelter olgularında ya da iltihap, travma, inmemiş testis gibi testislerin ciddi hasar görüp küçük kaldığı durumlarda testosteron da düşük gelir. Bazen testosteron normalin de üzerine çıkabilir. Nadir rastladığımız bu erkeklerde androjen direnci dediğimiz bir durum söz konusudur. Yani testisler testosterona kapılarını kapamıştır ve görmezden gelir. Bunu yenmek için ne kadar fazla üretilirse üretilsin testosteron hedefine ulaşamaz ve sperm üretimi de bozulur. Testosteron eksikliği sadece sperm üretiminde değil, örneğin kemik erimesi, kaslarda güçsüzlük, cinsel iktidarsızlık gibi vücudun diğer sistemlerinde de ciddi sorunlara yol açar. Eksik olan testosteron ilaçlarla yerine konulabilir. Ancak burada çok dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Testosteron düşük diye doğrudan testosteron preparatlarının kullanılması, beyinden salgılanan FSH ve LH hormonlarını baskılayarak sperm yapımını durdurabilir ki bu da bir azoospermi nedenidir. Şayet fertilitenin devam etmesi isteniyorsa, bunun yerine dolaylı yoldan testosteronu yükseltecek tedaviler tercih edilmeli.
Testosteron ile estradiol hormonları arasında hassas bir denge vardır. Şayet estradiolde testosterona göre nispi bir atış varsa, sperm üretimini de etkileyen özel bir endokrinopati söz konusu olabilir. Ancak bunu düzeltecek etkili ilaçlara sahibiz ve bunların kullanılmasıyla da sperm üretimi düzelebilir.
Belki sperm kanalları tıkanmıştır!
Azoospermide normal sperm çıkışının sağlanabileceği en umutlu olgular kanal tıkanıklıklarıdır. Bundan şüphelenmek için, saydığımız tüm hormonlar normal sınırlarda gelmiş olmalı. Daha sonra tıkanıklığın yerini saptayacak diğer incelemeler de yapılır ve nihayet girişimsel bir tedavi ile tıkanıklık giderilerek gebelik için yeterli sperm çıkışı sağlanabilir.
Görüldüğü gibi, azoospermi durumunda hemen telaşa kapılmamalı ve tetkik sonuçlarını beklemeli. Doğru tanı konursa, uygun bir tedavi ile bu durumu düzeltmek de mümkün olabilecektir.
Bu yazı https://www.milliyet.com.tr sayfasında yayınlanmıştır.
Resim: https://openclipart.org/