Çocuk sahibi olamayan çiftlerde en ciddi sorun sperm tahlilinde ölü ya da canlı hiç hücre görülememesidir. Ne yazık ki bu olguların ancak az bir kısmında tedavi ile sperm çıkışı sağlanmakta, geri kalanında ise ameliyatla testislerde sperm arama gereği doğmakta. İşte, asıl sorun da burada başlıyor: Acaba testisi açınca ne ile karşılaşacağız? Ameliyatı boşuna mı oluyoruz? Ya hiç sperm çıkmaza, sonra ne yapacağız?
Özellikle son yıllarda yapılan çalışmalar sperm üretimindeki bozulmanın, moleküler düzeyde çok ince ayrıntılardan kaynaklandığını ortaya çıkardı. İşin sevindirici yanı ise, günümüz teknolojisindeki ilerlemeler sayesinde bu bozuklukları artık tespit ediyor olmamız.
Sperm üretiminin planı genlerimizde yapılır. Bu plana uygun olarak da yapı taşları yani amino asitler bir araya gelerek sperm hücresinin iskeletini oluşturur. İskeletin canlanması için de şeker, yağ gibi enerji kaynakları ile vitamin, mineral gibi besinlere ihtiyaç vardır. İşte sağlıklı bir sperm hücresinin oluşumu, bütün bu parçaların yeterli sayıda olması ve uyum içinde çalışması sayesinde gerçekleşir. Oysa genlerde plan yanlış yapılmışsa, yapı taşlarının dizilimi bozulmuşsa ya da enerji veya besin kaynaklarında bir eksiklik varsa, böyle üretilen bir spermin de çocuk yapma özelliği kaybolur. Bilimsel anlamda bu bozukluklar genetik, proteomik ve metabolomik olmak üzere üç ayrı alanda araştırılmakta.
Konu bu kadar karışık olmakla birlikte, tedaviyi ilgilendiren kısmı sperm üretiminin hangi basamağında bir aksaklık olduğunun önceden teşhis edilmesidir. Şayet sorunun nereden kaynaklandığını bilirsek, tedaviyi de buna göre planlayabiliriz. Gerçekten de son birkaç yıl içerisinde yapılan araştırmalar kanda ve menide bulunan bazı belirteçlere bakarak sperm üretiminin hangi basamakta bozulduğunu anlayabileceğimizi gösterdi. Bu anlamda kendi laboratuvarımızda geliştirdiğimiz testlerle testiste tüp bebekte kullanılabilecek sperm hücresi bulunup bulunmadığını artık tahmin edebiliyoruz. Tabii ki kesin bir öngörüde bulunamıyoruz ama en azından TESE sonucu ne ile karşılaşacağımız konusunda bir fikrimiz oluyor. Buna göre de hastaya odaklı bir tedavi planı yapılabilir.
Bir süredir uygulamaya başladığımız “Çok yönlü mikroTESE” metodunun temeli de buna dayanmakta. Burada hem hastaları önceden hazırlayarak testiste olgun sperm çıkmasını sağlayacak en verimli hale getiriyor hem de dokudaki belirteçlere bakarak sonrası için bir tedavi planı yapabiliyoruz. Böylelikle TESE sadece sperm var ya da yok demek için değil, sperm çıkmasını artıran tedaviler ve sonrasında ne yapılabileceği konusunda bilgi veren incelemeler ile çok yönlü bir uygulama haline gelmekte. Gelişmelere baktığımızda yeni teşhis ve tedavi yöntemlerinin kullanılması ile azospermi hastalarının önemli bir kısmının daha çocuk sahibi olabileceğini söyleyebiliriz.