Stres, gerek fiziksel gerekse sosyal ya da psikolojik olsun, toplum yaşamının önde gelen bir parçasıdır. Çocuk olmaması bile başlı başına bir stres kaynağıdır. Burada sosyal baskı, tahliller, tanı sürecindeki araştırmalar, tedavi uygulamaları, başarısız denemeler, tatmin olmamış arzular ve hatta maddi boyutu çocuk sahibi olmak isteyen erkeklerde doğrudan stres yaratır.
Bilimsel araştırmalar da bunu destekler. Gerçekten de, infertilite nedeniyle henüz tedaviye başlamadan önce 2’den fazla stresli bir olay geçiren erkelerde sperm sayısı, hareketi ve morfolojisinin normalin altında olduğu gösterilmiştir. Bir araştırmaya göre iş, yaşam tarzı ya da sosyal baskının sperm değerlerini önemli ölçüde baskıladığı bildirilmiştir.
Sperm değerleri doğrudan stresle alakalıdır. Stresin ve depresyonun kanda testosteron ve lüteinize edici hormon (LH) düzeyini azalttığı, testislerin çalışmasını bozduğu ve bu yolla sperm üretimini bozarak sperm değerlerini düşürdüğü önerilmektedir. Ancak depresyonun mu testosteronu düşürdüğü yoksa düşük testosteronun mu depresyona yol açtığı açıklanmış değildir. Tüp bebek yapılırken sperm verileceği gün erkeğin hissettiği stres sperm sayısında %39, hareketinde %48 bozulma yaparak sperm kalitesini olumsuz yönde etkileyebilmekte.
İnfertilite tanısı konulması, bununla ilgili randevu alınması ve tüp bebekte başarısız kalınması stresi artırır. Çocuğumuz olmuyor diye doktora müracaat eden erkelerin %10’unda anksiyete ve depresyon geliştiği gösterilmiştir.
Stres altındaki erkeklerde adrenalin hormonu yükselerek testisleri besleyen damarlarda kan akışını azaltır. Kan akımı azalınca da, hem testislerden testosteron salgılanması düşer hem de sperm üretimi yavaşlar. Her ne kadar erkekler anksiyete ya da stres altında olmadıklarını söyleseler de anksiyete ile seksüel baskı altında kalınması arasında çok kuvvetli ilişki vardır. Stres azaldıkça, üreme başarısı da artar.
Fiziksel stresin kadında üreme fonksiyonlarını azalttığı da gösterilmiştir. Örneğin haftada 32 saat ya da daha uzun süre çalışan kadınlarda, 32 saatten az çalışanlarla karşılaştırıldığında gebe kalmaları için daha uzun bir süre bekledikleri ortaya çıkmıştır. İnfertilite tanısı konması ve tedaviye geçilmesi kadınların üçte birinde psikolojik stres yaratmakta. Eğer kadın stresi yenmek için yardım alırsa, gebe kalma şansları da yaklaşık iki kat artar. Pozitif ruh hali içinde bulunulması kadının sağlıklı bir bebek dünyaya getirme başarısına önemli ölçüde katkıda bulunur. Anksiyete düşük nedeni bile olabilir. Streste aşırı salgılanan alfa amilaz hormonu gebelik oranlarını düşüren önemli bir faktördür. Bunun yumurtlama fonksiyonu ile ilgili olduğu önerilmekte. Alfa amilazın, katekolamin reseptörleri üzerinden fallop tüplerinin beslenmesini bozduğu düşünülür.
Netice olarak stres, kadında da erkekte de çocuk olmamasının başta gelen nedenleri arasında bulunur. Belki tek neden değildir ama önemli katkısı olduğuna da şüphe yok. Bu nedenle, çocuk sahibi olma arzusundaki çiftlerin daha yolun başındayken yaşantılarından stres yaratıcı faktörleri elimine etmeleri çok önemlidir.